FluentFiction - Turkish

Navigating Family Expectations Over a Holiday Dinner

FluentFiction - Turkish

17m 23sNovember 23, 2024

Navigating Family Expectations Over a Holiday Dinner

1x
0:000:00
View Mode:
  • Serin bir Kasım günüydü.

    It was a cool November day.

  • Ebru, heyecanla ailesinin evine doğru yola çıktı.

    Ebru set off towards her family's house, filled with excitement.

  • Trafik yoğundu, ama Ebru'nun aklında başka şeyler vardı.

    The traffic was heavy, but Ebru had other things on her mind.

  • İş hayatında çok başarılıydı, ama ailesi bunu takdir etmiyordu.

    She was very successful in her professional life, but her family did not appreciate it.

  • Bugün, bu konuyu masaya yatırmaya kararlıydı.

    Today, she was determined to bring this topic to the table.

  • Evin önüne geldiğinde, bahçedeki yapraklar rüzgarla savruluyordu.

    When she arrived in front of the house, the leaves in the garden were swirling with the wind.

  • Kapıyı açtığında, mis gibi hindi kokusu burnuna doldu.

    As she opened the door, the delightful smell of turkey filled her nose.

  • Annesi mutfakta harıl harıl çalışıyordu.

    Her mother was busily working in the kitchen.

  • "Ebru, hoş geldin!" dedi annesi.

    "Welcome, Ebru!" said her mother.

  • Ebru gülümsedi ama yüzüne gölge düşüren kaygıyı saklayamadı.

    Ebru smiled but couldn't hide the anxiety that shadowed her face.

  • Serkan oturma odasında, dalgınca televizyondaki futbol maçına bakıyordu.

    Serkan was in the living room, absentmindedly watching the soccer match on TV.

  • Üniversiteden beri iş bulamamıştı.

    He hadn't found a job since university.

  • Ebru'dan sonra ailede en çok ondan beklenti vardı, ama işsizlik onun omuzlarına ağırlık yapıyordu.

    After Ebru, the family had the most expectations from him, but unemployment weighed heavily on his shoulders.

  • "Serkan, nasılsın?" diye sordu Ebru içtenlikle.

    "Serkan, how are you?" asked Ebru sincerely.

  • Serkan yüzüne bakmadan, "İyiyim," dedi.

    Without looking at her, Serkan replied, "I'm fine."

  • Akşam yemeği vakti geldiğinde, aile büyük masa etrafında toplandı.

    When it was time for dinner, the family gathered around the large table.

  • Masada bolca yemek vardı: hindi, karamelize patates, mısır ekmeği.

    There was plenty of food: turkey, caramelized potatoes, corn bread.

  • Ancak tatlı sohbetin yerini sessizlik aldı.

    However, the cheery conversation was replaced by silence.

  • Ebru, bu sessizliği bozmak için derin bir nefes aldı.

    Ebru took a deep breath to break this silence.

  • "Ailemiz hakkında konuşmalıyız," dedi.

    "We need to talk about our family," she said.

  • Herkes dönüp ona baktı.

    Everyone turned to look at her.

  • Serkan, suratını ekşiterek, "Ne var ki? İşinden mi bahsedeceksin yine?" dedi.

    Serkan, with a frown on his face, said, "What is it? Are you going to talk about your work again?"

  • Ebru, gözlerini hafifçe kıstı.

    Ebru narrowed her eyes slightly.

  • "Evet, çünkü başardıklarımın hiç önemi yokmuş gibi davranıyorsunuz," dedi.

    "Yes, because you all act as if my achievements don't matter," she said.

  • Odadaki hava daha da gerildi.

    The tension in the room grew.

  • Anneleri, "Çocuklar, bugün bayram. Tartışmayın," dedi.

    Their mother said, "Kids, it's a holiday today. Don’t argue."

  • Ama Ebru'nun sabrı taşmıştı.

    But Ebru's patience had run out.

  • "Sizlerle nasıl hissettiğimi paylaşmak istiyorum. Başarılarımla gurur duyulmasını istiyorum. Serkan senin de benimle gurur duyman gerekiyor," dedi.

    "I need to share with you all how I feel. I want to be proud of my achievements. Serkan, you should be proud of me too," she said.

  • Serkan'ın boğazı düğümlendi ama sessiz kalamadı.

    Serkan's throat tightened but he couldn't stay quiet.

  • "Ebru, bana iş bulmayı bırak! Ben kendi yolumu bulacağım," dedi.

    "Ebru, stop trying to find me a job! I will find my own way," he said.

  • Ebru, kardeşinin gözlerindeki kızgınlığı görünce, üzüldü ama durumu anladı.

    Seeing the anger in her brother's eyes, Ebru felt sad but understood the situation.

  • "Tamam Serkan, ama lütfen bana destek ol. Ben de sana destek olacağım," dedi.

    "Okay, Serkan, but please support me. I will support you too," she said.

  • Bu açık konuşma, odada yankılandı.

    This open conversation echoed in the room.

  • Aile üyeleri sessizce birbirlerinin yüzlerine baktılar.

    The family members silently looked at each other.

  • Anne, kollarını açarak, "Biz bir aileyiz, hepimiz birbirimize destek olmalıyız," dedi.

    Their mother, opening her arms, said, "We are a family, and we must support each other."

  • Ebru ve Serkan birbirlerine baktılar.

    Ebru and Serkan looked at each other.

  • Serkan, "Özür dilerim abla. Seninle gurur duyuyorum," dedi.

    Serkan said, "I'm sorry, sister. I am proud of you."

  • Ebru, gözyaşlarını tutamadı.

    Ebru couldn't hold back her tears.

  • "Ben de seninle gurur duyuyorum, Serkan," diye yanıtladı.

    "I am proud of you too, Serkan," she replied.

  • Akşam yemeği, huzurlu bir sohbetle devam etti.

    The dinner continued with peaceful conversation.

  • Ebru, ailesine karşı açık olmanın değerini öğrendi.

    Ebru learned the value of being open with her family.

  • Serkan ise, kendi kararlarını almada daha kararlıydı.

    Serkan, on the other hand, was more determined in making his own decisions.

  • Aile, bu zorlu geçen yemekten sonra birbirlerine daha da yakındı.

    After this challenging dinner, the family was closer to each other.

  • Şimdi, dışarıda esen soğuk rüzgar bir önemi yoktu; içerde sıcak bir aile vardı.

    Now, the cold wind blowing outside didn't matter; there was a warm family inside.